-
1 dolu
1) ошъу/ уэф2) (boş karşıtı) ИЗ
См. также в других словарях:
boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolu — 1. sf. 1) İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, boş karşıtı Su ile dolu bir şişe. 2) Bir yerde sayıca çok Dağda keklik dolu. 3) Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu. A. İlhan 4) Boş vakti olmayan, meşgul … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuru — sf. 1) Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı. H. E. Adıvar 2) Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan Kuru çöl. Kuru tepeler. 3) Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boy — 1. is., top. b. Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan Türk boyları birbirlerini kardeş tanıyorlar. O. S. Orhon Birleşik Sözler boy beyi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çirkin — sf., Far. çirkīn 1) Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzel karşıtı Kız öyle müstesna bir güzelliğe sahip olmamakla beraber çirkin de değildi. H. R. Gürpınar 2) Hoş olmayan, yakışık almayan (davranış veya söz) Bu boş ve çirkin iddiayı bir kere de… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
körpe — sf. 1) Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş (bitki), kart karşıtı Körpe fidan. 2) Çok genç (kimse) Köşedeki masada körpe, ötekinde olgun birer hoş kadın... R. H. Karay 3) Yavruluktan henüz çıkmış (hayvan) Kaplan ve yılan,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ölü — sf. 1) Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, diri karşıtı Bir gün gelip ölülerimizi parayla taşıtacağımızda şüphe yok. M. Ş. Esendal 2) is. Ölmüş insan, müteveffa, mevta 3) is. Hayvan leşi Bir tavuk ölüsü. 4) mec. Güçsüz Ölü kandil. 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yedek — sf., ği 1) Bir şeyin gereğinde kullanılmak için elde bulundurulan, asıl karşıtı 2) Gereğinde kullanılmak için fazladan bulundurulan, ayrılmış olan Yedek kalem. Yedek anahtar. 3) is. Yularından çekilerek götürülen boş binek hayvanı 4) is. Hayvanı… … Çağatay Osmanlı Sözlük